Annem 1934 yılında Haçova'nın Çat mezrasında doğmuş. 14 ocak 2021'de vefat etti.
Baba tarafı kalabalık bir aileden oluşmakta ve oldukça misafirperver bir aileydi.
Annesi bitişik köyümüzde Seyituşağı köyünden İsmi Güley (Gulke Seydi) derlerdi. Mert, yiğit bir kadındı. Büyük anne,babası haçova Gelerli (Çat) oymağından Durdulardan. Muhtar Aziz'in babası o zor şartlarda çocuklarını yetiştirmiş topluma örnek olacak işler başarmışlar.
Annem ise baba ocağından ayrılıp 1953 yılında babamla evlenmiş. Bu yuva kurduğu eve geldikten sonra çocukların doğumuyla zorlu hayat mücadelesine başlayarak, bazen dağlarda ot topladı, bazen tarlada buğday dererdi, bazen davar sürüsüne göz kulak olurdu, koyun, keçi sağardı, üzüm bağlarında üzüm toplar üzüm pekmezi yapardı, kurutmalık üzüm yapar, kışlık ev ihtiyaçlarını hazırlardı.
Yine bir taraftan ev işlerini yapar. Belki 40 yıla aşkın süredir aralıksız sabah şafağında kalkar her gün odun ateşinde sacın üstünde ekşileme ekmek pişirirdi. Bir taraftan peş peşe doğan çocukları yetiştirmesi, bir taraftan hayat mücadelesi...
Anlatırsam kitaplara sığmayacak kadar zorlu bir hayat mücadelesi. Düşünüyorum nereden başlayayım, hangi birini anlatayım, hangi birini yazayım...
Ancak kısaca bir kaç anısını sizlerle paylaşmak isterim. Anam iyilik severdi. Yalniz bize analık yapmadı, o yıllarda, köyde ebe yoktu, anam doğum yapan bayanlara ebeydi, anaydı, hastaların baş ucunda bakıcıydı...
Yine bizim aile köyümüzün en büyük oymağının kivresidir. Geleneklerimizde kivrelik mukaddestir, bu nedenle kivre çocuklarına anaydı, kivreydi.
Kivre demişken bir anısıda; tarladan gelen az miktarda olsa nohutları evinin önünde ayıklarken, gün boyu her geçen, "Tamme kivre kolay gelsin" der o da nohut verir devam eder ayıklamaya akşama kadar böyle devam etmiş. Bir bakmış ki nohutu dağıtarak bitirmiş, eve girmiş ağlamış
- Babam; niye ağlıyorsun diye sormuş;
- Anamda nohutları dağıttim bize kalmadı diye ağlıyorum.
- Babam; ağlama bizde gider onlardan isteriz demiş.
Üç erkek üç kız 6 kardeşiz. Biz çocukları büyüyünce anamın, gelinleri, kızları daha sonra torunları olunca, herkes çocuklarına analık gelinlerine kaynanalık yaparken, anam onlara abla, kardeş, arkadaş olmuş ve hoş görünmek, onları üzmemek üzülmemeleri, için elinde geleni yapardı.
Çocuklarına kardeş sırdaş olurdu, hiç bir şey istemezdi çocuklarından, yemez yedirirdi. Ağzı kan dolu olsa da kızılcık şerbeti içtim der.Sır saklardı dedikodu yapmazdı, dedikodu yapanların yanında durmazdı.
Anamın en çok mutlu olduğu, birine bir şey vermekti, yedirmekti içirmekti.
Anamın, aklında bir kötülük olmadığı için evin kapı penceresini hep açık bırakırdı bir gün kapıda otururken dilenciler eve girmişler. Niye içeriye giriyorsunuz diye sormuş, su içip gidecegiz demişler. İçeri girip içeride anamın küçük bir bezden çantasında 200tl varmış almışlar. Sonradan fark ediyor tabi. Ana dedim; niye kapıyı açık bırakıyorsun çantanı ortaya atıyorsun. Cevabı ne olsa; "birşey olmaz demekki paraları yoktu hellal olsun, ne yapayım" dedi.
Pandemi döneminde devlet sosyal güvencesi olmayan 65 yaş üstüne 1000 tl yardım ediyor, anamada bin tl veriyorlar hepisini dağıtıyor.
Niye anam paranı dağıttın devlet sana verdi dedim. "Oğlum dilek tuttum vaat ettim bu hastalık gitsin diye" dedi.
Anamın vefatının bu hafta 40. günü doluyor. ANALAR UNUTULMAZ...
Son bir yılda pandemi nedeniyle daha az ziyaret ettigim için çok üzgünüm beni af etmesini diliyorum.
Ruhu şad olsun, nur içinde yatsın....
Hamit KİRAZ / 22.02.2021